Son zamanlarda güzel film bulmak çok zorlaştı. Yeni çekilen filmler genellikle hep yavan, sıkıcı, güzel konu olsa bile işleyişi kötü... Bu yüzden bir süredir eski filmlere döndüm onları tekrar izliyorum çünkü yeni bir filmde sıkılıcam düşüncesi ağır basıyor artık (En son Flight faciası)!!
Yazılarımı okuyanlar Bradley Cooper'a çok hayran olduğumu, onu Alias'ta keşfettiğimden beri yakın takipte olduğumu bilirler! İşte The Words'ten bu şekilde haberim oldu. Ülkemizde gösterime girer mi hiç bilemiyorum!! Ama mutlaka izlenmesi gereken bir film olduğunu düşünüyorum. Çok lezzetli bir filmdi kesinlikle. (Ben çok heyecanlı olmayan ama genede sizi bu denli bağlayan durağan filmlere Lezzetli filmler diyorum :)) )
Kadro zaten süper! Filmin başında Dennis Quaid'i görünce sevindim fakat sonra Jeremy Irons'u görünce daha da sevindim, Bradley zaten her zaman olduğu gibi muhteşemdi :) (Bence Altın Kürede ödül almalıydı ama maalesef bu sefer olmadı!) Küçük bir kısımda olsa Olivia Wilde'da renk katmış. Oyunculuklara diyecek söz yok tabii bu durumda!! Hikaye sizi öyle bir bağlıyor ki bırakamıyorsunuz. Hikaye içinde hikaye etkiyi ikiye katlıyor belkide! Ayrıca filmin müziklerine de bayıldım, bu kadar uyumlu bu kadar etkileyici olabilirdi ancak!
Kesinlikle çok etkileyici ve güzel bir film, mutlaka bulup izleyin!!
The Borune Legacy hayal kırıklığı! Bourne ismini duyunca tabiki o muhteşem 3'lü seriden dolayı muhteşem bir film bekliyordum. Fakat bu film Bourne serisinin yanına bile yaklaşamaz maalesef bırak Legacy olmayı :)...
Yıldızı yeni parlayan Jeremy Renner'ı beğenirim aslında, Avengers'ta izlemekten keyif almıştım bu yüzden oyunculuğuna bişey diyemem.... Film bir kere çok durağan, bir hareket görmek için bekliyorsunuz, ancak sonunda bir kaç sahneyle yetiniyorsunuz . O action sahneleri de zaten bir sürü eksikle doluydu, güzel doyurucu sahneler değildi. Ben anlayamıyorum Borune gibi bir referans film varken elde nasıl bu filmi hiç yapamazlar. Bana verseler ben bile çekerdim daha güzelini :).
Meryl Streep'i görünce tabiiki Hope Springs'i izlemek istedim hemen. Meryl Streep'e The Devil Wears Prada filminden beri hayranım. Oynadığı bütün filmleri de izlemeye çalışıyorum. Fakat film son derece sıkıcıııı:(
Orta yaş üstü bir çiftin evliliklerinin artık sadece ev arkadaşı şekline dönüşmesi ve kadının bundan mutsuz olması üzerine bunu değiştirmek için bir psikolog bulmasını ve bu uzaklığı aşmaya çalışmalarını konu alıyor. Kadın çok mutsuz fakat öyle ev arkadaşı gibi yaşayıp mutsuz olacağına neden boşanmadığı soru işareti!! Çünkü adam bunu değiştirmek için hiçbir şey yapmak istemiyor ve birbirlerine dokunamıyorlar bile...
Neyse sonuç olarak çok sıkıcıydı, boş yere vakit kaybetmeyin!!
Kesinlikle benim için büyük bir hayal kırıklığı oldu... Çünkü bir önceki Batman filmine hayran kalmış ve büyük bir keyifle izlemiştim. Tabii bu filminde aynı şekilde devam edeceğini düşünmüştüm ama bence tam bir komedi olmuş!! Filmde eksiklikler ve hatalar o kadar çok ki nereden başlasam bilemiyorum...
Öncelikle Jokersiz bir Batman filmi sanırım bana biraz yavan geldi. Tabii ki sürekli Jokerle yapamazlar filmi ama gene de ben öyle hissediyorum...
Film çok uzundu bazı yerlerinde dikkatim dağıldı ve filmden koptum, aralarda izlemediğim kısımlar var yani!! Bu kadar güçsüz bitik bir Batman olmamış, maalesef Christian Bale'de yaşlanmış galiba ve hiç tatmin edici bir Batman ortaya koyamamış!! Yani bir süper kahraman filmi izliyoruz biraz insan dışı bir güç görebilirdik Batman de, ama nerdeee... son derece bitik, güçsüz pek zeki olmayan bir süper kahraman olmuş!! Tom Hardy'nin canlandırdığı kötü adam Bane'de son derece uyduruk bir karakter olmuş... Filmdeki en güzel şey oyunculuğu ve güzelliğiyle Anne Hathaway'di!! Sadece onun kullandığı motorsiklet bu denli bir filme uygundu!!
Filmdeki diğer çekimsel mantık hatalarına gelecek olursak: şehrin kurtulmasından bahsederlerken ortada şehir insanı olarak görülen sadece 1 otobüs dolusu yetim çocuktu. Sanki şehirde başka insan yok... Koskoca Batman hapsedildiği yerin altındaki hapishaneden tırmanarak kaçmayı bir türlü başaramıyor, başaramadığı gibi ipe bağlı olarak düşerken ipten tutunup neredeyse belini kırmamak aklına gelmiyor :) Sonra Batman'in müthiş güzel bir hava aracı var ama bu aracın manevralarını Batman'in sağa sola yaptığı kafa hareketleriyle bize yansıtmışlar, tıpkı Dünyayı Kurtaran Adam'da uzay mekiğinin inişe geçtiğini öne doğru eğilerek vermeye çalıştıkları gibi :)) Bütün polisler şehrin altında mahsur kalıyor ve Batman dönene kadar kimsenin aklına girişi kapatan kayaları patlatmak gelmiyor :)) Şehirde yaşanan savaş esnasında Bane'in takımı son derece etkili silahlarla ateş ederken yerde çatapat patlar edasıyla bize izletiyorlar, her hangi bir yıkım ya da insan ölümü olmuyor :)) En komiği ve beni hayrete düşürense Nükleer bir bombayı Batmanin hava aracıyla yere çarpa çarpa alıp götürmesi ve sonra götürüp şehirden uzakta denizin üzerinde patlatması ve buna karşın şöyle bir replik "ohh şehirden uzakta patladı, yaşasın" :)))) Bu insanlar Nükleer bombayı ne zannediyorlar, nükleer serpintiden haberleri yok sanırım :)) Bence biraz 24 izlemeleri gerekli :)
Son derece eksik, hatalı ve kötü bir Batman filmi olmuş hiç yakışmamış... Büyük hayalkırıklığı...
Not: Filmde bir ara Liam Neeson'ı gördüğümde kendime gelip işte güzel bişeyler olacak diye sevindim fakat o da sadece 5 dakika göründü :(
Dün ilk bölümünü izlediğim ve çok etkilendiğim bir dizi 666
Park Avenue!! One Tree Hill’den hatırladığımız Robert Buckley sayesinde
haberdar olmuştum bu diziden, tabii ki başlamadan önce biraz bölüm birikmesini
bekledim ;)… Dizi de ayrıca tanıdık bir sima daha var: Lost’taki adıyla nam ı diğer
John Locke yani Terry O’Quinn. Genelde bu adamın oynadığı dizilerde hep bir
gizem söz konusu oluyor… Hawaii Five-O ya katıldığında da gene bir gizemler
kralı durumu vardı. Ama oyunculuğunu çok beğenirim ve çok başarılı bulurum…
Dizi son derece ilginç, isminden de anlaşılacağı gibi
şeytani bir durum söz konsu.
Biraz Supernatural’deki şeytanla anlaşma olayına benzer bir konu var gibi
ortada. Henüz 1. Bölümü izlediğim için çok detaylı çözebilmiş değilim!!
İzlerken bana ayrıca Şeytanın Avukatı filmini de hatırlattı… Şu anda yayınlanan
onlarca polisiye filmdense değişik konusuyla bu dizi baya tutacağa benziyor.
Konudan biraz bahsedecek olursak, genç bir çift son derece
görkemli ve lüks bir binaya yönetici olmak için başvuruda bulunuyorlar. Binanın
sahibi bizim John Locke ve eşi. Genç çift yönetim işini alıyor ve binaya
taşınıyorlar genç kadın (Rachael Taylor) tarihe meraklı bir mimar ve garip bazı
şeyler hissetmeye ve fark etmeye başlıyor… Filmin başında ve arada da bazı
anlaşması dolmuş ölümlere rastlıyoruz… Dediğim gibi oldukça ilginç bir dizi!!
Küçüklüğümden beri James Bond filmlerini çok sevmişimdir, hepsini de izledim!! Fakat benim için gerçek Bond Pierce Brosnan'dır!! Onun oynadığı Bond filmlerini çok daha keyifle ve gerçekten o ajanmış hissiyle izlemişimdir... Daniel Craig ise sanki fazla sarışın :) ya da uymayan bir şeyler var gibi, yaşlanmışta...
Gelelim filme; açıkçası ben çok aradığım gibi bir Bond filmi bulamadım. Film çok uzundu, aksiyonu ve heyecan duygusu azdı... Yani bir Mission Impossible 4 etkisi yaratmadı!! İzlerken sıkıldım mı? Hayır ama çok tatmin edici de olmadı!!
Filmde en etkileyici bulduğum şey Javier Bardem'in oyunculuğu oldu, çirkin olmasına rağmen :). Gerçekten çok başarılı bir oyuncu olduğunu göstermiş...
Spoiler olacak ama filmin sonunda M'in ölmesine de sinir oldum. Yani bu filmlerle bütünleşmiş bir karakterdi. Ölmemeliydi! Diğer Bond filmlerini nasıl eskisi gibi izleyeceğim bilmiyorum :(
Hastası olduğum Taken filminin ikincisi nihayet gösterime girdi!! Tabiki cuma günü hemen gidildi! Benim bu filme karakterlere bildiğiniz üzere özellikle Liam Neeson'a büyük zaafım var. Yanii bu filmi de çok beğendim!!
Liam Neeson haliyle yaşlandığından biraz formdan düşmüş gibi geldi bana ilk filme göre. Dövüş sahnelerinde öyle hissettim. Ayrıca her zaman seri filmlerin ilki daha güzeldir, bu fikrim değişmedi tabiki. Birincisi daha muhteşem daha planlı v.s... Ama bu ikinci filmi de eminim defalarca izleyeceğim :) Filmden çok bahsetmek istemiyorum herkes gidip izlemeli bence!!
Söylemeden geçemeyeceğim 2 filmde de kalıplaşmış ve benim çok hoşuma giden replik: Kim! Listen to me carefully! :)))
Filmin tabiiki İstanbul'da çekilmesi çok hoşuma gitmişti, İstanbul'un büyük bir tanıtımı olacağını düşündüm fakat pek öyle olmamış... Çok sinir olduğum bir kaç şey varkii.... İlk olarak filmde otel dışında sokakta görünen kadınlar hep kara çarşaflı!! Yani evet Eminönü çevresinde belki daha çok var ama sokaktaki herkes değil en azından!!! Bu filmin bizim artık geliştiğimizi göstereceğini düşünürken pek öyle olmadı maalesef!! İkinci olarak kullanılan polis arabaları artık kullanımda bile olmayan bir marka, unutmuşum bile ben o arabaları markasını hatırlayamıyorum... Keşke böyle şeyler olmasaydı da daha çok gurur duyarak izleseydim filmi :(
Merak ediyorum Skyfall İstanbul'umuzu nasıl yansıtacak! Endişeyle bekliyorum doğrusu!!
Aslında fantastik filmleri çok
sevmiyorum, ya da hepsini sevmiyorum... Mesela Stark karakterini sevmeme rağmen
Iron Man filmlerini izleyemedim, sevmedim. Bunun yanında en sevdiğim filmlerden
birisi The Incredible Hulk... Gerçi Edwart Norton'un bunda etkisi büyük
olabilir :) Bence gelmiş geçmiş en iyi Hulk Edwart Norton... Keşke bu filmde de
Hulk o olsaydı diye içimden geçirmedim değil!!
Gelelim filmimize; gerçekten güzel bir
film olmuş, beğendim. Bütün kahramanları bir arada görmek onların ortak olarak
düşmana karşı beraber çalışması falan benim çok hoşuma gitti. Samuel L. Jackson
kesinlikle bu rollerin adamı. Bu tarz filmler dışında izlediğim bütün filmleri
çok kötüydü ama bu tarz rollerde çok başarılı buluyorum.
Stark karakteri inanılmaz bir renk ve
eğlence katıyor diye söylemeye gerek yok sanırım. Ayrıca ilk Captain America filmiyle konu bütünlüğü
kurmaları falan da hoşuma gitti. Özellikle sonlarda Hulk'la ilgili bir sahne
var ki belki yarım saat gülmüşümdür. Süper kahramanları seviyorsanız mutlaka
izleyin derim ;)