Beni tanıyanlar bilirler kıştan, kardan,
yağmurdan ne kadar nefret ettiğimi, enerjimi güneşten alırım, güneşle mutlu
olurum. İşte tam da kışın soğuk ve kasvetli günlerine güneş gibi doğan bir dizi
Grey's Anatomy, en azından benim için öyle! :)
Güzel uzun soluklu bir dizi arayışı
içerisindeydim ki her zaman en önemli başvuru kaynağım olan IMDB'de yüksek
puanlı ve 8 sezonluk bir dizi olduğunu gördüm. Ben hastane dizilerini House MD
hariç severim, uzun süre TV de E.R izlemişliğim vardır. Ama tabii Grey's
Anatomy'nin bu kadar güzel olacağını tahmin etmemiştim. İlk 5 sezonu nasıl bir
solukta izlediğimi anlatamam, her bölüm ayrı bir mutluluk kaynağıydı benim
için! Hastane olayları dönerken bi taraftan da aşkların anlatılması bence olayı
katmerlendirmiş.
Patrick Dempsey diziye çok yakışmış
(namıdiğer McDreamy).
Şimdi 8. sezonda, fakat bu dizi de 5
sezon mükemmel güzelliğiyle giderken 6. sezonda biraz sıradanlaştı. Sanırım
dizileri hep aynı şekilde götürmek mümkün değil. 6,7 ve 8. sezonlar ilk 5
sezona göre biraz daha yavan kaldı sanki. Belki de ilk 5 sezonda olan Meredith
ve McDreamy aşkının bir türlü tam anlamıyla mutluluğu yakalayamaması heyecanı
elinde tutmasına neden oldu, bilemiyorum...
"Nathalie çok sevdiği kocasını talihsiz bir kaza sonucu kaybeder ve çok uzun süre hayatına karşı cinsten kimseyi almaz, kendisini işine kariyerine verir. Kimseyi sevebileceğine, onun yerine koyabileceğine inanmaz. Fakat bir gün tesadüfen tanıştığı Markus tan etkilenir. Üstelik Nathalie halen genç ve güzelken, Markus 40 lı yaşlarında göbekli ve kel bir adamdır. Ama sempatik, eğlenceli ve samimi hali Nathalie yi kendisine çeker. Çevresi Markus gibi sıradan bir adamla birlikte olmasını şaşkınlıkla karşılasa da 3 yıl sonra ilk kez yüreğinde sıcak duygular canlanacaktır."
Tür: Romantik, Komedi
Yönetmen: David Foenkinos
Oyuncular: Audrey Tautou, François Damiens, Bruno Todeschini
"Tripp Kennedy kapanmasına yakın bir saatte yüklü bir miktarda para çekmek için bankaya gider. Fakat hemen ardından birbirinden habersiz iki farklı çete de aynı bankayı soymak için silahlar içeri girer. Tripp, banka görevlisi Kaitlin i korumaya çalışırken bir yandan da eli silahlı iki çete arasında ara buluculuk oynar."
Tür: Komedi, Macera
Yönetmen: Rob Minkoff
Oyuncular: Patrick Dempsey, Ashley Judd, Tim Blake Nelson
The Best Exotic Marigold Hotel 2011 (Hayatımın Tatili)
"İngiliz bir grup emekli arkadaş emekliliklerinde lüks ama daha ekonomik bir tatil geçirmek isterler. Reklam broşürlerinden Hindistan daki Marigold Hotel i keşfeden arkadaşlar, uzak doğuya yaptıkları bu seyahatlerinde beklediklerinden çok daha farklı deneyimlerle karşılaşacaklardır. Zira Marigold Hotel sandıkları kadar lüks değildir ama Hindistan insanlarının sıcaklığı, misafirperverliği ve bu renkli ülkenin sevecen egzotikliği Amerikalı turistlerin yepyeni duygularla tanışmasına aracı olacaktır."
Tür: Dram, Komedi
Yönetmen: John Madden
Oyuncular: Judi Dench, Tom Wilkinson, Maggie Smith
"Hobeika Emiri Nesib ve Salmaah Sultanı Amar, Sarı Kuşak adını verdikleri ve hiç kimsenin yaşamadığı topraklar üzerinde hak iddia etmemeye karar vermişlerdir. Bir gün Amerika dan çıkagelen bir petrolcü yörede büyük değer taşıyan petrol rezervleri olduğunu söyler. Bahsedilen rezervler yıllar önce barış anlaşması imzalanan Sarı Kuşak topraklarındadır."
Tür: Drama, Macera
Yönetmen: Jean-Jacques Annaud
Oyuncular: Tahar Rahim, Mark Strong, Antonio Banderas
"Amerikan edebiyatının unutulmaz isimlerinden olan Edgar Allan Poe, bir seri katilin peşinde polis ve özel dedektiflerle iş birliğine girer. Zira bu seri katilin işlediği cinayetler Poe hikayelerinin de izinden gitmektedir. Baltimor kasabasından gelen genç dedektif Fields ve yazar Poe bu sıra dışı katilin peşine düşerler ve kıyasıya bir kedi-fare oyunu başlar. Öte yandan yazarın sevgilisi Emily Hamilton katilin birincil hedefi haline geldiğinde işler iyice kızışacaktır..."
"Bekar bir anne olan Anna 8 yaşındaki oğlu ile Oslo kentinin dışında büyük bir apartmana taşınır. Kocasından şiddet gördüğü için de adresini gizler. Fakat Anna hala onun peşinde olduğunu düşünerek gergindir ayrıca sosyal hizmetlerden gelen uzmanlar da sürekli kendisini takip etmektedir. Yalnız uyumaktan korkan oğlunu rahatlamak için eve telsiz alan Anna, bu arada alışveriş yaptığı dükkan sahibi Helger ın da dikkatinden kaçmaz. Ama Anna, Helger a karşı her zaman soğuktur. Telsizi eve kurar, başta her şey normal gibi görünse de daha sonra telsizden oğlunun sesinden başka sesler de gelmeye başlar..."
Tür: Gerilim
Yönetmen: Pal Sletaune
Oyuncular: Noomi Rapace, Kristoffer Joner, Stig R. Amdam
"Babası hastanede yatan Oğuz un yıllardır içten içe sevdiği Ayşe başkasıyla evlenir. Deniz ise işsiz, terk edilmiş ve hayattan umduğunu bulamadığı için mutsuz bir kadındır. Oğuz ve Deniz tesadüfen tanışırlar ve birbirlerine iyi gelirler."
Ve işte benim en sevdiğim film, belki 20
kere izlemişimdir(abartmıyorum) :). Birgün tesadüf başladık bu filme, acaba
iyimidir değilmidir diye düşünürken aman allahım, nasıl içine çekti film bizi,
Liam Neeson'a işte bu filmden sonra fecii hayran olmuşumdur. Ben tabii
yaşadığım o keyfi herkes yaşasın istediğim için etrafımda kim varsa bahsedip
izletiyorum filmi, ama kime izlettiysem çok beğendi.
2008'de gösterime girmiş ama ben nasıl
olduysa o zaman atlamışım bu filmi hiç hatırlamıyorum bile gördüğümü belki de
vizyona girmemiştir burada bilemiyorum. Ben 1 sene sonra falan izledim sanırım
vee en sevdiğim film oluverdi hemen.
Konusuna gelicek olursak; Liam Neeson en
başta kızına hasret, yalnız bir baba tipi gibi görünüyor, sonradan göreceğimiz karakterini tahmin bile edemiyorsunuz yani, hatta üzülmüştüm bile onun için. Ama
asıl siz onu kızı kaçırılınca görün, içindeki ajan ortaya çıktı. Tamamen full
aksiyon diyemem ama herşey o kadar
dozajındaki ve adam yani Liam o kadar mükemmel oynamışki inanamadım. İlk
başta onu görünce hiç böyle dövüş sahnelerinde falan başarılı olacak gibi görünmüyor,
yani öyle devasa bir vücuda falan sahip değil ama bayılıyorsunuz izlerken. Bu
da sanırım oyunculuğun gücü oluyor.
Not: Liam Neeson'u tabii mercek altına
aldım bu filmden sonra ve gerçek hayatta 2009 yılında karısını bir kayak kazası
sonucu kaybettiğini okuyunca çok üzülmüştüm. Sadece kayak yaparken düşüyor ve
ölüyor eşi...
Jennifer Garner'la ilk tanışmam bu dizi sayesinde oldu. Çook eskiden Cine5 şifresiz olarak yayınlanıyordu, ya da tekrarları şifresiz veriliyordu bilemiyorum. Sadece rastladıkça izleyen ben bir baktım ki saatini dört gözle bekliyorum. Nasıl beklemem! her bölümü ayrı bir macera ve ayrı bir heyecan içeriyordu. Jennifer Garner her bölümde ayrı bir karaktere bürünüyordu.
Jennifer Garner(Sydney Bristow) CIA ajanı olduğunu sanan bir SD-6 ajanıydı. SD-6 aslında ülke yararına çalışan bir kurum değil sadece kendi çıkarlarını gözeten bir grup insandan oluşuyordu. Dizideki adıyla Sydney Bristow bunu öğrendiğinde CIA içinde çalışan çift taraflı bir ajan haline geliyor. Verilen görevleri CIA'e yardımı dokunacak şekilde tamamlıyor ve yakalanmamaya çalışıyor. Bütün bunlar yetmezmiş gibi dizide bir de Rambaldi isimli çok eski yıllarda yaşamış birisinin kehanetleri üzerine icat ettiği aletlerin bulunması üzerine çok ilgi çekici bir olay örgüsü daha yaratılmış.
Ayrıca yalnızca Jennifer Garner değil Bradley Cooper'ın da çıkışı bu diziyle olmuştur. En azından ben bu diziden sonra yakın takibe aldım diyebilirim.
Dizi 5 Sezon sürüyor ve 2001-2006 yılları arasında yayınlandı. 5 Sezonuda hiç sıkılmadan izledim. Hatta daha sonra baştan sona tekrar izledim :). Bir süre sonra tekrar izleyebilirimde. Bence dizi sever bir insan mutlaka izlemeli.
Vampirlerle ilgili herşeyi izlerim. Neden bilmem çok severim vampirli
kurtadamlı dizileri, filmleri. Buna rağmen True Blood dizisini hiç beğenmedim
ilginçtir. Sanırım başrol oyuncusu olan Anna Paquin'den hiç hoşlanmadığımdan
diziyi sevemedim. Belki daha sonra bir şans daha verip deneyebilirim ama bu aralar en sevdiğim vampir olayı Vampire
Diaries...
Aslında bu diziye başlamam biraz ilginç oldu. Bir arkadaşım bahsetti
"çok güzel dizi diye", fakat daha henüz 1. sezonu yayınlandığından
sıcak bakmadım ilk başta. Çünkü en az 5 veya 6 sezon tam benlik oluyor, deli
gibi izlediğim ve beklemeyi de sevmediğimden :).
Takip ettiğim dizilerin yeni bölümlerinin beklendiği ve dizi sıkıntısı
yaşadığım bir zamanda Vampire Diaries'e başlamaya karar verdim. Açtım ilk
bölümü ve daha başında nedense beğenmedim, sıkıldım ve kapattım. Bir süre
de öylece bekledi, izlemedim. Nasıl olduysa tekrar bir şans vermeye karar
verdim, sıkılsamda 1. bölümü tamamlıcaktım. Ama zaten ilk bölümün yarısına
geldiğimde sıkılmanın mümkün olmadığını gördüm. Sanırım ilk sezonu 2 günde
bitirmiştim :).
Zaten sevdiğim bir konu olan vampirlerden bahsetmesi, kurgusunun çok
iyi olması, oyuncuların ilgi çekici olması ilk etapta beni bağladı ama asıl
bölümler ilerledikçe gördümki çok sağlam bir geçmiş kurgusu ve anlatımı mevcut.
Yani her şeyin bağlandığı bir neden var ve havada kalan hiç bir şey yok.
Tabiiki senaryosunun 6 Kitaplık bir seriye dayanması bunda çok etkili.
Yanılmıyorsam 2. sezonun ortalararında olaya Kurt adamların katılması da diziyi
daha çekici bir hale getirdi.
Şu anda 3. sezonda ama hala şaşırtabiliyor beni. Hiç tahmin etmediğim
kişiler diziden ölüp çıkabiliyor. Bazıları bir şekilde geri dönebiliyor. Çok
merak uyandırıcı doğrusu.
Küçükken deli gibi izlediğimiz bir dizi vardı; Görevimiz Tehlike, bayılırdım, o kadar dikkatle ve ilgiyle izlerdimki anlatamam. Yıllar sonra bir de baktımki filmini yapmaya karar vermişler, hemde çok yakışıklı bir aktör olan Tom Cruise'u başrolde oynatarak! evet Görevimiz Tehlike film serisinden bahsediyorum!!
Tahmin edeceğiniz gibi bu seriyi çok seviyorum özellikle serinin 2. filmini çok kereler izlemişliğim vardır. Gerçi gösterimden kalktı ama Ghost Protocol uzun zamandır ihtiyacım olan, o sinemada lezzetli film izleme isteğimi tamamen doyurdu. O ne heyecan o ne şaşırtmaca bayıldım. Uzun süredir temposu bu kadar yüksek bir film izlemek nasip olmamıştı. Malum şimdilerde film kalitesinde eskiye oranla baya bir düşme var, artık sinemada izlemeye değer film bulmakta biraz zorluk çekiyorum doğrusu.
Tom Cruise hiç mi yaşlanmıyor? Bu nasıl bir fit vücut, kesinlikle o filmden sonra diyebilirimki takım elbise kimseye bu kadar yakışamaz...
Filmin ilk 15 dakikasında bir de namıdiğer Sawyer(Josh Holloway) görününce, dedim tamam bu film olmuş :)!! Gerçi çok kısa bir rol vermişler Sawyer'a daha geniş bir rol olmalıydı ama bence Tom'u gölgede bırakmasından korkmuş olabilirler.
Evet gösterimde değil kaçırdınız ama mutlaka biyerden bulup izlemelisiniz (hatta seriyi izleyin) gerçekten çok keyif alacaksınız tabii eğer aksiyon seviyorsanız...
Son zamanlarda dikkatinizi çekti mi bilmiyorum ama korku filmiyle dehşet filmleri birbirine karıştırılır oldu. Yani korku diye izlemeye başladığınız filmler genelde dehşet, vahşet içeren filmler olarak karşımıza çıkmaya başladı. Ben bunun Testere serisiyle başladığını düşünüyorum. Çünkü o seriyle birden bu tür vahşetler moda oluverdi. Güzel bir korku filmi bulabilmek neredeyse imkansız hale geldi. Eskiden hiç izleyemediğim korku filmlerine şimdi özlem duyar oldum!!
Gelelim filmimize; The Awakening, bence korkudan daha çok gerilim filmi gibi. (Gerçi sinemada o karanlıkta bazı insanların üzerinde korku etkisi yaratabilir, bilemiyorum...)
Güzel olan şey filme başladığınız zaman sizi içine çekiveriyor, kapılıp gidiyorsunuz, merak ederek izlemeye devam ediyorsunuz. En sevdiğim şeylerden birisi de aslında başka bişey var diye düşünmekten kendinizi alıkoyamıyorsunuz. Genelde böyle filmleri çok lezzetli bulurum; acaba bu gerçekten böylemi, yoksa aslında yok mu?... falan gibi. Bu filmde onu hissetmek çok hoşuma gitti. Filmi izlerken bi taraftan da kafanız sürekli çözmeye çalışıyor ve içinizden yorumlar yapıyorsunuz, en azından bana öyle oldu.
Çok korku beklentisiyle gitmemeniz gereken bir film ama güzel bir kurgu yapılmış. Ayrıca Dominic West'in oyunculuğunu beğeniyorum, yüzünü çok karakteristik buluyorum, bu filme de yakışmış bence.
The Pirates! Band Of Misfits 2012 (Korsanlar)- Animasyon
"Kaptan Korsan, Yılın Korsanı ödülünü almak için rakipleri Kara Bellamy ve Pala Bıyık Liz i alt etmek zorundadır. Onları Kanlı Adalar dan Viktorya İngilteresine uzanan zorlu bir yolculuk beklemektedir."
"Bir dönemin favori savaş oyunu olan Amiral Battı nın hikayesinden uyarlanan filmde Teğmen Alex Hopper Amerikan ordusuna bağlı John Paul Jones savaş üssünde görevli bir subaydır. Hopper ın ağabeyi Stone ise USS Sampson üssünün komutanıdır. Alex Hopper orduda görevli fizyoterapist Sam ile nişanlıdır ve Sam in babası da iki erkek kardeşin kumandanı olan Amiral Shane dir. Bu ekip dünyayı tehdit eden süper güçlere karşı 3 koldan, denizden, karadan ve havadan büyük bir hayatta kalma mücadelesi verecektir."
Tür: Aksiyon, Bilim Kurgu Yönetmen: Peter Berg Oyuncular: Taylor Kitsch, Liam Neeson, Alexander Skarsgard Yapım: ABD / 2012 Süre: 130 dk. Vizyon Tarihi: 20 Nisan 2012
"Genç bir kadın yazarın sakin ve sessiz nehir kenarındaki evine huzur içinde çalışmasına devam etme ve kitabını yazma amacıyla gitmesi ile start almakta ve buradan itibaren her şey yolunda iken bir anda, tüm gerçekliği içinde barındıran şiddeti ile perdeye yansıyan kareler, huzuru bulmak için gelen genç kadının vahşet ve insanlık dışı muamele ile karşılaşmasını ve sürüp giden eziyetler ve kadının sonradan hepsinin izini bulup tek tek intikam almasını konu edinmekte..."
Tür: Dram, Gerilim
Yönetmen: Steven R. Monroe
Oyuncular: Chad Lindberg, Sarah Butler, Saxon Sharbino, Mollie Milligan, Tracey Walter, Jeff Branson
"Albino türündeki koala Johnny aslında ender rastlanan bir tür ama çevresindekiler farklı olduğu için onu hep dışlamış, hatta karnaval zamanında bile ucube gösteriler yaptırmışlardır. Fakat bir gün yolu yetenek avcısı bir Tazmanya Şeytanı olan Hamish ve elinden kamerasını düşürmeyen Higgens ile kesişince Johnny gerçek bir kahraman olmak için kendisini yollara vuruyor. Outback kasabasındakiler onu sırf farklı renkte olduğu için dışlarken, birden kasabanın kurtarıcısı olan Johnny yi kötü timsah Boga karşı destekliyorlar... Gerçek bir kahraman olmak için Johnny nin önünde artık hiçbir engel kalmayacaktır."
"İngiltere, 1921. I. Dünya Savaşı nın yaşattığı acılar ve kayıplarla oldukça çok yara almış bir ülke. Travmatik acıların ortasında herkes doğaüstü güçlere inanma eğilimindeyken, Florence Cathcart adında sahtekarlıkları, asparagasları çözme ve hayaletleri yakalama konusunda uzman bir kadın, bir şikayet üzerine taşrada yatılı bir okula gelir. Kendisine iletilen bilgilere göre okulda birden çok hayalet gezmekte, öğrencilere ve hademelere görünmektedir. Florence başta bunun rastladığı diğer vak alar gibi bir oyunu olduğuna ve kendi yöntemleriylşe gerçeği ortaya çıkartacağına inanır. Fakat bildiği ve inandığı her şey, görünmeyen varlıkların kendilerini hissettirmesiyle alt üst olacaktır..."
Geçenlerde yeni çıkan dizilerde neler var diye bakarken rastladım Hart of Dixie'ye. The O.C'den hatırlayacağınız Rachel Bilson başrolde oynuyor. The O.C'den sonra yükselen bir grafik çizdiğini düşünüyorum doğrusu.
İlk bölümü izledim, öncelikle belirtmeliyimki Rachel Bilson bu dizide çok güzel gerçekten, sanki sihirli bir değnek dokunmuşcasına bir değişim var. Dizi benim çıtır çerez diye tabir ettiğim eğlenceli dizilerden, kızlar güzel, erkekler yakışıklı görüntüler iyi şeklinde... Zaten Rachel Bilson sempatik başarılı bir oyuncu, kendine has ifade ve yorumlamaları var, bu da oynadığı rolü zenginleştirmesini sağlıyor.
2011 yapımı bir dizi sadece 1 sezonu var o da devam ediyor en son 18. bölümü yayınlanmış, yani benim için hiç yeterli değil :) ama arada bakılabilir.
Not: Başladım ve bırakamıyorum, 18 bölüm bitmeden rahat etmicem galiba, çok eğlenceli, bağımlılık yaptı :)!
Bir yılı aşkın bir süredir film bağımlılığım yerini yabancı dizilere bıraktı sanki, tabiiki filmlerimin yeri ayrı ama daha çok dizilerle ilgileniyorum bu aralar. Konuyu bildiğim, bir sürü sezondan oluşan, özellikle her bölümü film tadında diziler sanki keyif almak için daha garanti gibi geliyor artık.
Veee Supernatural; ilk göz ağrım, ilk onunla başladı bu dizi çılgınlığım. 2005'te daha Amerika'da yeni çekilmeye başladığı sıralarda bir arkadaşım bahsetmişti, bi bakıyım nasıl bişey derken müptelası oldum çıktım. Her bölümü müthiş bir keyifle izleyerek bugüne kadar geldim.
Ben o kadar keyif alırım ki film ve dizilerden defalarca izleyebilirim sevdiklerimi, Supernaturalde onlardan biri , hiç unutmuyorum onlar benim hızıma yetişemediğinden her bölümü iki kere izlemişimdir!
İzlemeyenler için biraz konusundan bahsetmeliyim; iki kardeş olan Sam ve Dean Winchester küçükken annelerini doğaüstü bir olayla kaybederler. Babaları intikam almak için bu olaya neden olan şeytanın peşine düşer ve bu arada karşılarına çıkan pek çok doğaüstü yaratığı da avlamaya başlar. Sam ve Dean büyüdüklerinde onlarda tabir ettikleri gibi Avcı olurlar. İlk önce amaçları annelerinin intikamını almaktır, fakat zaman geçtikçe olayların Sam ile yakından bağlantılı olduğu ortaya çıkar ve bir de bakmışlar Kıyameti başlatmışlar! İnanılmaz bir kurgu...
Yalnız bu olay, 5 sezon mükemmel bir şekilde devam etti, etrafımdaki herkese de yayarak tabii, taa ki dizinin yaratıcısı Eric Kripke diziden ayrılana kadar... 6. sezon gerçekten çok kötüydü zar zor izleyebildim. Özellikle bir bölüm vardı kiii... dizide kendi gerçek hayatlarıyla karşılaşıyorlardı, aman tanrım kötü ötesiydi. Tamamen dizi çok tutulduğu için bitmesin diye uzatıldığı her halinden belliydi. Çünkü diziyi zaten Eric Kripke 5 sezon olarak planlamış. Allahtan 7. sezonda durumu toparladılar, şimdi 18. bölümde. Ben en son 15. bölümünü izledim ve şu ana kadar bir hayal kırıklığı yaşamadım 6. sezonun aksine.
Ama en çok üzüldüğüm şeyler Bobby Singer ve Castiel'in diziden çıkmasıydı. Castiel sanırım tekrar diziye dönecek ama Bobby'den haber yok. Hatta daha belirgin konuşmak gerekirse Castiel 17. bölümde tekrar dizide.
Ve gerçekten Leviathan'ları nasıl yok edeceklerini çok merak ediyorum!! Şimdiye kadar bu kadar zorlu bir yaratıkla karşılaşmamışlardı. Sanırım Eric Kripke geri döndü!